DaDeMiR Arapça Öğreniyorum.
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

öğretici metinler

Aşağa gitmek

öğretici metinler Empty öğretici metinler

Mesaj  volki237 Salı Ocak 04, 2011 11:18 pm

ÖĞRETİCİ METİNLER
• Öğretici metinler, bilgi vermek, bir konuyu açıklamak, herhangi bir konuda düşünceleri ortaya koymak gibi amaçlarla kaleme alınan yazılardır.
• Kurmaca özellik taşıyan edebi metinler, oluşturuldukları dönemin zihniyetini yansıttıkları gibi öğretici metinler de dönemlerinin zevk, anlayış ve sorunlarına kayıtsız kalmazlar.
• Günlük hayatın problemleriyle yakından ilgilendikleri, somut gerçeklikleri dile getirdikleri için dönemin sosyal, kültürel, siyasi yaşamını daha yoğun bir şekilde yansıtır.
• Öğretici metinlerin oluşmasında, metnin yazılış amacının ve hedeflenen okuyucu kitlesinin çok önemli rolü vardır. Amaçları : haber vermek, bilgi vermek, ikna etmek, kanıları değiştirmek, uyarmak, düşündürmek, yönlendirmek, tanıtmaktır.
• Öğretici metinler, belli bir düzen içinde birleşerek ana düşünceyi şekillendiren birimlerden oluşur. Bu birimlerin temelinde, sözcük vardır. Sözcükler cümleleri, cümleler paragrafları, paragraflar da metni oluşturur.
• Metnin tamamının iletmek istediği düşüncenin en kısa, yoğun ifadesine ana düşünce denir.

Ana Düşüncenin Özellikleri :
a) Metnin temelidir.
b) Metnin tamamını karşılayan en kapsamlı yargıdır.
c) Metnin yazıldığı dönemin özelliğine, metnin türüne, yazarın bakış açısına göre soyut bir kavramı, teknik bir gelişmeyi, sosyal yeni bir buluşu .. ifade eder.
d) Metinde üzerinde durulan duygu ve düşüncelerin dışında bir yargıya varılmaz.

• Öğreticiliğin amaçlandığı metinlerde dil göndergesel işlevde kullanılır. Anlatılmak istenen, doğrudan anlatılır.
• Öğretici metinlerde dilin işlevi iki türlüdür :
1. Okuyucuyu uyarmak, harekete geçirmek
2. Bir nesneyi, kavramı, olayı açıklamak, anlatmak, bildirmek
• Dilin açık ve anlaşılır olması çok önemlidir. Dil ve anlatımın belirlenmesinde bakış açısının da önemli rolü vardır.
• Yazar, metinleri oluştururken sözcükleri gerçek anlamlarıyla kullanır.
• Amaç anlaşılmak olduğundan düşsel ögelere ve imgelere mümkün olduğu kadar yer verilmez.




ÖĞRETİCİ METİNLERİN TÜRLERİ
A) Tarihi metinler B) Felsefi metinler C) Bilimsel metinler
A) Gazete çevresinde gelişen metinler E) Kişisel hayatı konu alan metinler
Makale Anı
Fıkra Gezi yazısı
Deneme Biyografi
Sohbet Mektup
Eleştiri Günlük
Röportaj


A) TARİHİ METİNLER
• Bilgiyi aktarmak amaçlandığından bu metinlerde yalın ve duru bir anlatıma başvurulur.
• Yorum ya da izlenimler değil, nesnel bilgiler aktarılır.
• Tarihi bir olayı anlatan roman ve öyküler, tarihi metin değil, sanat eseridir. Bu metinlerin amacı, güzellik yaratmaktır.

B) FELSEFİ METİNLER
• Felsefe konularını ve problemlerini ele alan metinlerdir.
• Felsefi metinlerde düşünce, kavramlar kullanılarak ortaya konur.

C) BİLİMSEL METİNLER
• Bilim : Evrenin ve olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgidir.
• Bilimsel bilgi ve buluşları aktarmak amacıyla yazılır.
• Bilimsel makaleler, konferans raporları, değerlendirme yazıları.. bilimsel metinlerdir.







D) GAZETE ÇEVRESİNDE GELİŞEN METİNLER
Makale
• Bilim, fen konularıyla siyasal, ekonomik ve toplumsal konuları açıklayıcı ya da yorumlayıcı niteliği olan gazete ve dergi yazılarına Makale denir.
• Bilgi vermek, bir düşüncenin savunuculuğunu yapmak amacıyla yazılır.
• Yazar, düşüncelerini okuyucuya kabul ettirmeyi amaçladığından kanıtlayıcı bir anlatım kullanır.
• Öne sürülen yargılar nesnel verilerle güçlendirilir ; tanımlama, örnekleme, tanık gösterme, karşılaştırma gibi yollarla açıklanıp kanıtlanır.
• Düşünceye dayandığından ve herhangi bir konuda okuyucunun kanılarının değiştirilmesi amaçlandığından yalın ve duru bir anlatım kullanılır, sanatlı ve soyut ifadelerden uzak durulur.
• Belgelerden yararlanılır.
• Konu sınırlaması yoktur, fıkraya göre daha genel konuları işler. Sanat, edebiyat, siyaset, bilim ve insanla ilgili her konuda yazılabilir.
• Fıkradaki gibi, güncel olaylardan kaynaklanma, günü gününe yazılma zorunluluğu yoktur.
• Alanında belli bir bilgi birikimine sahip kişilerce araştırma ve incelemeye bağlı olarak yazılır.
• Bizde ilk örneği Şinasi’nin Tercüman-ı Ahval Mukaddime’sidir.
• Namık Kemal, Ziya Paşa, Hüseyin Cahit Yalçın, Ziya Gökalp, Fuat Köprülü, Yakup Kadri, Refik Halit, Falih Rıfkı, Ahmet Hamdi Tanpınar bu türün önemli isimleridir.
• Ziya Paşa “ Şiir ve İnşa “, Ömer Seyfettin “Yeni Lisan”
• Namık Kemal “Lisan-ı Osmani’nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazatı Şamildir.” “Makalat-ı Edebiyye”
• Ahmet Hamdi Tanpınar “ Edebiyat Üzerine Makaleler, Yaşadığım Gibi ”
• Orhan Seyfi Orhon “Fiskeler, Dün-Bugün-Yarın”

• Bibliyografi : Kitap bilgisi, kitap tanıtma bilimidir. Osmanlılarda ilm-i kütüb diye anılır. Bilim, sanat gibi düşünce ürünleri ve kayıtlarla ilgili yayınları bir düzen içerisinde toplayan listedir. Fakat genellikle anlattıkları eserlerin nerede bulunduklarını göstermezler. Bu özelliği ile katalogdan ayrılır. Osmanlı döneminde Katip Çelebi’nin Keşfüz-zünun’u ilk eserdir. 300 kadar bilimin özelliklerini anlatmakta, 10000 kadar yazar ve alfabetik olarak 15.000’e yakın kitap hakkında bilgi vermektedir. Cumhuriyet döneminde Behçet Necatigil’in Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü örnek verilebilir.



DENEME
• Herhangi bir konuda yeni ve kişisel görüşlerle bezenmiş bir anlatım içinde sunulan yazın türüdür.
• Yazar, herhangi bir konudaki duygu ve düşüncelerini kesin yargı ve sonuçlara varmadan içten bir anlatımla ifade eder.
• Yazarın çıkış noktası kendisidir, yani ben merkezli bir yazın türüdür.
• Kanıtlama, düşünceleri okuyucuya benimsetme, belge sunma gibi kaygılar güdülmez, denemenin inandırıcılığı, ele alınan konunun içtenlikle anlatılmasından kaynaklanır.
• Konu sınırı yoktur, her konuda yazılabilir. Ancak daha çok tercih edilen konu her devrin, her ulusun insanını ilgilendiren kalıcı, evrensel konulardır. Ele alınan konu, çoğu zaman derinleştirilerek anlatılır.
• Denemenin özelliğini Nurullah Ataç’ın şu sözleriyle özetleyebiliriz : “ Ben demekten çekinen, her görgüsüne, her görevine ister istemez benliğinden bir parça kattığını kabul etmeyen kişi denemeciliğe özenmesin.”
• Konu tamamen öznel bir yaklaşımla ele alınır.
• Denemeci, çoğunlukla kendi kendisiyle konuşuyormuş gibi yazar.
• Denemeci, bilgiçlik taslamaz, kalıplaşmış düşünceleri ve sözleri yinelemez.
• Sade, yalın, duru ve içten bir anlatım kullanılır.
• Montaigne bu türün yaratıcısıdır. Francois Bacon önemli temsilcisidir.
• Türk edebiyatında Tanzimat sonrasında özellikle Servet-i Fünun döneminde karşımıza çıkar. Ancak asıl gelişmesini Cumhuriyet döneminde gerçekleştirir.
• Ahmet Haşim’in Bize Göre ve Gurabahane-i Laklakan adlı eserleri bu türün edebiyatımızdaki ilk örnekleridir.
• Nurullah Ataç, S. K. Yetkin, Sabahattin Eyüboğlu, Tahsin Yücel, Salah Birsel, Melih Cevdet Anday, Falih Rıfkı Atay, Refik Halit Karay, Mehmet Kaplan, Vedat Günyol, Enis Batur bu türde yazan sanatçılarımızdır.
• Cenap Şahabeddin – Evrak-ı Eyyam, Nesir-i Harb, Nesr-i Sulh
• Melih Cevdet Anday “ Doğu-Batı, Konuşarak, Yasak “, Ahmet Hamdi Tanpınar “ Beş Şehir”,
• Abdülhak Şinasi Hisar “Çağlayanlar”, Suut Kemal Yetkin “Denemeler”
• Nurullah Ataç “ Günlerin Getirdiği, Karalama Defteri”,
• Mehmet Kaplan “ Nesillerin Ruhu, Büyük Türkiye Rüyası, Kültür ve Dil, Edebiyatımızın İçinden”,
• Cemil Meriç “ Bu Ülke”, Sabahattin Eyüboğlu “ Mavi ve Kara”
• Cemal Süreya “ Şapkam Dolu Çiçekle, Günübirlik “


SOHBET ( SÖYLEŞİ )
• Bir bilim ya da sanat konusunu konuşmayı andıran biçimde inceleyerek anlatan edebiyat türüdür.
• Bir görüşün tutarsız yanlarını belirtir ya da bir düşünceyi açıklar.
• Bilimsel olmaması, düşünceyi kanıtlama yoluna gitmemesi, genel konuları incelemesi bakımından makaleden ayrılır. Böylece deneme ile yakınlığı başlar. İkisinde de yazar, düşüncelerinde özgürdür. Bir savı kanıtlamak gibi bir amacı olmaz.
• Ama söyleşi, kimi yanlarıyla denemeden ayrılır. Denemede yazar kendi kendisiyle konuşur gibi yazarken Söyleşi de yazar yakınları ile konuşur, bir dost havasında söyleşir gibidir.
• Yazar, herhangi bir konuyu samimi bir üslupla, karşısında biri varmış gibi konuşma havası içerisinde ele alır.
• Üslup olarak fıkraya benzerse de gazete yazı türü olmaması, az sözle çok şey anlatmayı amaçlamaması, dışa dönük olması onu fıkradan ayırır.
• Konu anlatılırken fazla ayrıntıya girilmez.
• Anlatımı içtendir, konuşma doğallığı sağlayabilmek için devrik cümlelere başvurulur.
• Sorulara bağlama yöntemine sıkça başvurulur.
• Öznellik ağır basar.
• Düşünce yazısı olmasına karşın düşüncenin kanıtlanma kaygısı yoktur.
• Ahmet Rasim (Şehir Mektupları), Nurullah Ataç, Şevket Rado (Eşref Saati), Suut Kemal Yetkin bu türün önemli isimleridir.
• Örnek Metin :
“ Bir şey bilmez, ama hakçası Fransızcasına diyecek yoktur! “ Bu sözü, Fransızcasının yerine Almanca ya da İngilizce gelmek koşuluyla kim bilir kaç kez duymuşsunuzdur ? Kim bilir, belki siz de kullandınız. Darılmayın ama ben bu sözün hiçbir anlamı olmadığını sanıyorum. Bakın niçin :
Dil bilmek, ne demektir ? Bir dilin kurallarını bilmek mi ? Ondan ibaretse ve dilin kurallarını
bilen adam o dili konuşamıyor, okuduklarını anlamıyorsa o dili bilmiyor demektir.



FIKRA
• Gazete ve dergilerin belli sütunlarında belirli başlıklar altında yayımlanan ve güncel ağırlıklı sosyal, siyasal, kültürel, toplumsal konuları yazarının penceresinden yorumlayan yazılardır.
• Diğer türlerden ayıran en önemli özellik, güncel konuları işlemesidir.
• Gündelik konular, kanıtlama amacı güdülmeden günlük konuşma diliyle kaleme alınır.
• Ayrıntıya inilmez.
• Ele alınan konu, yazarın bakış açısıyla işlenir, öznellik ağır basar.
• Kalıcılığı olmayan yazılardır ; etkisini, yayımlandığı günler içinde gösterir.
• Sanatsal bir amaç taşımaz.
• Dili yalın, anlatımı yoğundur.
• Okuru, ele alınan konu üzerinde düşündürmek amaçlanır.
• Genellikle günübirlik yazılır, köşe yazısı da denir.
• Fıkra yazarlığı, kelebeğin yaşamına benzer. Kelebek gibi çok renkli, parlak, göze çarpar. Ama yine kelebek gibi yaşamı ancak bir günlüktür.
• Ahmet Rasim, Ahmet Haşim, Falih Rıfkı, Oktay Akbal, Haldun Taner bu türde başarılı örnekler vermişlerdir.
• Ahmet Rasim “ Eşkal-i Zaman, Muharrir Bu Ya, Gülüp Ağladıklarım “ ,
• Falih Rıfkı “ Eski Saat, Çile, Niçin Kurtulmamak, Çile”
• Tarık Buğra “ Gençlik Türküsü”
• Örnek Metin : Bize Göre (Ahmet Haşim)
Bir mühendisi, bir şairi, bir doktoru, hatta ismini ömrünüzde işitmediğiniz herhangi bir mesleğe mensup birini, hiç anlamadığınız bir işten dolayı beğenir gibi olunuz. Derhal bütün faziletler sizindir. Zekisiniz, sevimlisiniz, terbiyelisiniz, ilminize, irfanınıza diyecek yok..





ELEŞTİRİ
• Bir sanat eserini ya da sanatçıyı tüm yönleriyle açıklayan, olumlu ve olumsuz yönleriyle değerlendiren yazılardır.
• Eleştirmen, güçlü bir sanat birikimine ve kültüre sahip olmalıdır.
• Eleştiriye Tenkit, eleştirmene de Münekkit denir.
• Eleştirmen, yapıtı oluşturan öğeleri belirli ölçülere bağlı kalarak değerlendirir. Sanatçının ne yaptığını ne yapmak istediğini açıklar, yorumlar. Bunu yaparken kimi kez salt bir eleştiri türüne bağlı kalır, kimi kez de değişik eleştiri biçimlerine özgü ölçütlerden yararlanır.
• Eleştiri, önyargısız, tarafsız, duygusallıktan uzak kısaca nesnel olmalıdır.
a) İzlenimsel (öznel) eleştiri : Çoğunlukla belli ölçütlere bağlı kalmaksızın, eleştirmenin öznel yargılarına dayanan eleştiridir. Eleştirmen, yargılarını kanıtlama yoluna gitmez. Birikimine ve beğeni anlayışına göre çıkarımlara gider. Dünya edebiyatındaki temsilcisi Anatole France, Türk edebiyatında ise Nurullah Ataç’tır.
b) Bilimsel (nesnel) eleştiri : Belli ölçütler temel alınarak yargıların kanıtlara dayandırıldığı eleştiridir. Nesnel olmalıdır. Yapıt bütün yönleriyle ele alınmalı, toplumun düşünsel ve sanatsal birikimi içinde değerlendirilmelidir. İlk temsilcisi Hippolyte Taine’dir. İlk eleştiri örneği, Namık Kemal’in Tahrib-i Harabat adlı yazısıdır.
• Namık Kemal, Muallim Naci, Recaizade M. Ekrem, Hüseyin Cahit, Ali Canip Yöntem, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mehmet Kaplan, Cemil Meriç, Asım Bezirci, Berna Moran, Attila Özkırımlı eleştiri yazarlarımızdır.
• Namık Kemal – Tahrib-i Harabat, Takip, Renan Müdafaanamesi, İrfan Paşa’ya Mektuplar
• Recaizade Mahmut Ekrem – Takdiri Elhan, Zemzeme
• Muallim Naci – Demdeme, Berna Moran – Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış





RÖPORTAJ
• Herhangi bir olay ya da durumun gezip görme, araştırma, inceleme ve soruşturma yoluyla yansıtıldığı yazılardır.
• Bir karışımdır dokusunda öyküden de romandan da bilimsel araştırma ve incelemelerden de iplikler vardır.
• Tek bir konuda tek bir yazı olabileceği gibi, aynı konuda dizi yazılar olarak da yazılabilir. Büyük ölçüde gözlem gücü gerektiren yazın türüdür.
• Amaç, gerçeği çarpıtmadan, düş gücüyle renklendirmeden vermektir.
• Sorunları yansıtıp toplumun kanayan gerçeklerine ayna tutar.
• Gücünü ve inandırıcılığını belgelerden alır, ama okuru belgelerin de ötesine geçirir.
• Çoğunlukla öyküleyici bir anlatım tarzı benimsenir.
• Bilgiyi, haberi, gerçeği ; açık, yalın ve çarpıcı bir dille okura iletir.
• Röportajı haber yazılarından ayıran içerdiği yorumlardır.
• Yazar kendi düşüncelerini, yargılarını, yorum ve izlenimlerini de ortaya koyar.
• Konuyla ilgili fotoğraf, belge, film, ses kaydı ve grafiklerden yararlanılır.
• Bizde röportaj türünün sınırları önceleri çok dardı. Mülakat sınırları içinde düşünülüyor, herhangi bir alanda ünlenmiş bir kişiye sorular sorma, bunların yanıtlarını alma biçiminde anlaşılıyordu.
Röportajla Gezi Yazısının Farkı :
• Röportajda araştırma yapmak için seyahat edilebilir ancak amaç gezilen yerleri coğrafi, tarihi, kültürel yönlerden anlatmak değildir.
• Röportajda gezip görme eylemi, araştırma konusunu tüm yönleriyle ortaya koymak amacıyla yapılır.
Röportajla Mülakatın Farkı :
• Mülakatta olduğu gibi röportajda da alanında ün yapmış bir kişiyle görüşülebilir.
• Röportajda amaç, sadece sorulan sorulara yanıtlar almak değildir, asıl amaç haber değeri taşıyan bir konuyu çok yönlü olarak okuyucuya sunmaktır.
• Röportaj bir tek kişi ile yapılırsa mülakata yaklaşır. Eğer canlı tanıtım, öyküleme uygulanmaz, yalnızca sorular sorulup cevaplar alınırsa mülakat örneği oluşur.
• Ruşen Eşref Ünaydın, Fikret Otyam, Yaşar Kemal, Mete Akyol başlıca röportaj yazarlarımızdır.
• Sait Faik Abasıyanık “Açık Hava Oteli”, Fikret Otyam “Ha Bu Diyar, Doğudan Gezi Notları”
• Yaşar Kemal “ Neden Geliyorlar, Ölümden Kaçan Adam”

D. BİR YAŞANTIDAN KAYNAKLANAN METİN TÜRLERİ
GÜNLÜK (GÜNCE)
• Bir kişinin günlük olaylarla ilgili düşüncelerini ve o günkü yaşamını, tarih atarak kaleme aldığı metinlerdir.
• Günlükler inandırıcıdır ve yazıldığı günün tarihini taşır.
• Günlük yazarı duygularını, iç çatışmalarını, kendiyle hesaplaşmalarını temel alırsa bu günlükler “içe dönük günlük”, dış dünyaya ait gözlemlerine ağırlık verirse bu günlüklere de “dışa dönük günlük” denir.
• Divan edebiyatındaki ruznameler bu türün bizdeki ilk örnekleri sayılır.
• Okuyucu düşünülmeden ve yayımlama endişesi güdülmeden sıcağı sıcağına yazılır.
• Edebiyatımızda Nurullah Ataç “Günce” ile bu türün başarılı örneklerini vermiştir. Andre Gide, Thomas Mann dünya edebiyatında bu türde yazan sanatçılardır.
Günlük ile Anı’nın Farkı
• Günlük, olayın yaşandığı gün yazılır; anı ise yaşanan olayın üzerinden belli bir süre geçtikten sonra yazılır.
• Günlük sadece olayı yaşayan tarafından yazılırken, anı olayı yaşayan ya da olayı yaşayanın yakını tarafından yazılır.
• Günlük yazarı yaşadıklarını ve çevresini kendini merkez alarak yazar, anı yazarı ise yaşadıklarını yıllar sonra bellek gücüyle ve okura ders vermek, bir gerçeği ortaya koymak gibi nedenlerle yazılır.
GEZİ YAZISI (SEYAHATNÂME)
• Bir yazarın yurt içinde ve dışında yaptığı gezilerde gördüklerini, okurları için ilgi çekici bulduğu yönlerini özenli bir anlatımla yansıttığı yazılardır.
• Gezilen yerlerin gelenek ve göreneklerini, yaşam biçimini, halkın dünya görüşlerini, tarihi, coğrafi, ekonomik ve sosyal özelliklerini yazarın bakış açısıyla yansıtır.
• Yazar, gördüklerini okuyucunun daha iyi algılaması için karşılaştırma yapar, okur sanki o yerleri yazarla birlikte gezer gibi olur.
• Eski edebiyatımızda bu türe seyahatname denirdi. Bu alanda Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi ünlüdür.
• 16.yüzyılda Babürşah’ın yazdığı Babürname ve Seydi Ali Reis’in yazdığı Mirat’ül Memalik adlı yapıtlar bu türün edebiyatımızdaki ilk örnekleri sayılmaktadır. Ahmet Mithat Efendi “ Avrupa’da Bir Cevelan”, Cenap Şahabettin “ Hac Yolunda, Avrupa Mektupları” , Ahmet Haşim “Frankfurt Seyahatnamesi”, Reşat Nuri “Anadolu Notları”, Falih Rıfkı “ Denizaşırı, Taymis Kıyıları, Bizim Akdeniz, Tuna Kıyıları, Yolcu Defteri, Gezerek Gördüklerim” , Attila İlhan “Abbas Yolcu” , Aziz Nesin “ Duyduk Duymadık Demeyin, Dünya Kazan Ben Kepçe”

MEKTUP
• Başka yerde bulunan bir kişiye, bir topluluğa ya da bir kuruma bir amacı bildirmek için yazılan yazılardır.
• Başlangıçta iletişimsel bir yönü olmasına karşın zamanla işlevsel boyutları genişlemiş, insanların düşünsel ve duygusal birikimini yansıtan bir araç olmuştur.
• Doğallığı, içtenliği, yalınlığı bu türün hem kuralı hem de belirleyici özelliğidir.
• Mektup, yazılış amacına göre türlere ayrılır :
• Özel mektuplar : İnsanların çeşitli konulardaki duygu ve düşüncelerini paylaşmak amacıyla yakınlarına yazdıkları mektuplardır. Bu tür mektuplarda gizlilik esastır, sade bir dil ve içten bir anlatımla yazılır.
• Edebi mektuplar :
a) Sanatçıların herhangi bir konudaki duygu ve düşüncelerini açıkladıkları, savundukları mektuplardır.
b) Bu tür mektuplar da özel mektuplar gibi bir kişiye yazılır ancak asıl amaç bu duygu ve düşünceleri herkese duyurmaktır.
c) Açık olarak bir gazetede ya da dergide yayımlanır.
d) Edebi mektuplardan yazıldığı dönemin sanat ve edebiyat olayları, tartışmaları hakkında bilgi edinmek mümkündür.
• Resmi mektuplar : Devletin farklı kurumlarının kendi aralarında ya da kişi ve kurumlarla yazışmaları gerektiğinde kullanılan mektuplardır.
• Roman, öykü gibi türlerin içinde de kullanılabilir. Hatta tamamen mektuplardan oluşan eserler de vardır. (Halide Edip – Handan )
• Fuzuli “ Şikayetname “, Namık Kemal “ Namık Kemal’in Hususi Mektupları “, Abdülhak Hamit “ Mektuplar “, Ahmet Mithat – Muallim Naci “ Muhaberat ve Muhaverat “, Ziya Gökalp “ Limni ve Malta Mektupları “, Halikarnas Balıkçısı “Mektuplarıyla Halikarnas Balıkçısı “, Cahit Sıtkı Tarancı “ Ziya’ya Mektuplar “,
• Nazım Hikmet “ Kemal Tahir’e Mapusaneden Mektuplar”,
• Nurullah Ataç “ Okuruma Mektuplar “ Memduh Şevket Esendal “ Oğluma Mektuplar “
• Attila İlhan “Edebiyat Dünyasından Mektuplar”, Emre Kongar “ Kızlarıma Mektuplar “


HATIRA (ANI)
• Toplumda belli bir yer edinmiş kişilerin başından geçen ya da tanık oldukları olayları anlattıkları yazı türüdür.
• Anı, yaşanmakta olanı değil; yaşanmışı konu alır.
• Anıların asıl yazılış amacı, kişinin başından geçen olayları anlatmaktan çok, olayların geçtiği döneme ışık tutmaktır. Bu yönüyle tarihe yaklaşsa bile tarihteki nesnellik ve bilimsellik, anı yazılarında yoktur. Temel amaç, anı yazarının yaşamını anlatmak olmadığı için bu yönüyle otobiyografiden ayrılır. Bu türde bakış geçmişe yöneliktir.
• Anı, tarihi gerçeklerin öğrenilmesine katkı sağlar. Yazarın unutulmasını istemediği gerçekleri kalıcı kılar.
• Günlüklerde olduğu gibi, anılarda da yazar kendi iç dünyasına yönelir. Ancak dış dünyadan kopuk bir yönelim değildir bu. Anı yazarının kaygısı kendini değil, yaşadıklarını anlatmaktır.
• Anlatım yalın ve içtendir.
• Anlatılanlarda gerçeğe uygunluk ve içtenlik aranır.
• Anlatılanların kanıtlanma kaygısı yoktur.
• Birinci kişili anlatım vardır.
• Göktürk Yazıtları bu türün edebiyatımızdaki ilk örnekleri sayılabilir.
• Batılı anlamda ilk anı yazarımız Halit Ziya Uşaklıgil’dir. (Kırk Yıl, Saray ve Ötesi, Bir Acı Hikaye)
• Ziya Paşa “ Defter-i Âmal”, Muallim Naci “Ömer’in Çocukluğu”,
• Hüseyin Cahit Yalçın “Edebi Hatıralar, Malta Adasında”
• Ahmet Rasim “ Falaka, Gecelerim, Şehir Mektupları ” , Yakup Kadri “ Anamın Kitabı, Zoroki Diplomat, Edebiyat Hatıraları “, Halide Edip “ Mor Salkımlı Ev, Türk’ün Ateşle İmtihanı “
• Halit Fahri Ozansoy “Edebiyatçılar Geçiyor, Eski İstanbul Ramazanları “, Yusuf Ziya Ortaç “Portreler”
• Abdülhak Şinasi Hisar “ Boğaziçi Mektupları, Boğaziçi Yalıları, Geçmiş Zaman Köşkleri “
• Falih Rıfkı Atay “Çankaya, Ateş ve Güneş, ******’ün Bana Anlattıkları, ******’ün Hatıraları”,
Anı ile Otobiyografinin Farkı
• Anı yazarı, geçmişe yöneldiği gibi otobiyografi yazarı da geçmişe yönelir ancak otobiyografi yazarının çıkış noktası tümüyle kendi yaşamıdır.
• Anı yazarı, kendi yaşamına yönelse de anıların yer aldığı tarihsel kesite daha geniş bakar, çevresindeki olayları da yansıtır. Kendi belleğiyle yetinmez, kimi belgelerden ve görgü tanıklarından da yararlanabilir.
Anı ile Gezi Yazısının Farkı
• Gezi yazarı, sonradan kaleme aldığı gezme sürecini yazarken anılarına döner ancak gezi yazarının dikkati daha çok gezdiği çevreye yöneliktir.
BİYOGRAFİ (YAŞAMÖYKÜSÜ)
• Yaptıkları ve yaşayışlarıyla okurun ilgisini çekebilecek nitelikte olan kişilerin değişik kaynaklardan yararlanarak yaşamlarını inceleyip anlatan yazılardır.
• Sanatta, bilimde, politikada ya da başka alanlarda tanınmış kişilerin yaşamöyküleri tüm yönleriyle anlatılır.
• Biyografi türündeki metinler tarihe, edebiyat tarihine ve eleştiri türüne kaynaklık eder.
• Biyografiler belge niteliği taşıdığından yazar, bir tarihçi gibi nesnel tutum sergiler.
• Açık, sade bir dille, anlatılan kişinin devrini, çevresini dikkate alarak yazılır.
• Günlük, anı, mektup gibi bu türde de gerçek yaşam ve yaşantısı odak noktasıdır. Yazar, bu noktayı gerçeğe en uygun biçimde aydınlatmak, açıklamak, okurların ilgisine sunmak ister.
• Biyografi türünün divan edebiyatındaki karşılığına tezkire denir. Edebiyatımızda ilk tezkire Ali Şir Nevai’nin Mecalis’ün Nefais adlı eseridir. Batılı anlamda biyografik eserler genelde Cumhuriyet döneminde verilmiştir.
• Abdülhak Şinasi Hisar “ Ahmet Haşim ve Şiiri”, Şevket Süreya Aydemir “ Tek Adam, İkinci Adam”
• Ahmet Hamdi T. “ Yahya Kemal”, Mehmet Kaplan “Tevfik Fikret”, Beşir Ayvazoğlu “Peyami Safa”
OTOBİYOGRAFİ (ÖZYAŞAMÖYKÜSÜ)
• Toplumsal yaşamın herhangi bir kesiminde, bilim ve sanat alanlarının herhangi bir dalında etkinlik göstermiş, başarı kazanmış bir kimsenin kendi yaşamını anlattığı yazılardır.
• Biyografiden ayrılan yanı, birinci kişili bir anlatımla biçimlendirilmiş olmasıdır. Bu yönüyle anı türüne yaklaşır. Ne var ki yaşam serüveninin dışına çıkmaz, dönemini yansıtmak gibi bir kaygısı yoktur.
• Bu türün en belirgin yönü, yazarının kendi özel dünyası ile sınırlandırılmış olmasıdır. Yazar bu sınırlar içinde kalır. Başkalarını anlatma, tanık olduğu olayları öne çıkarma gibi kaygıları yoktur.
• Zülfü Livaneli “Sevdalım Hayat”, Aziz Nesin “Böyle Gelmiş Böyle Gitmez”
NUTUK (SÖYLEV)
• Topluluk karşısında topluluğu yönlendirme, bazı duygu ve düşünceleri onlara kabul ettirme amacıyla yapılan konuşmadır.
• Yunan edebiyatında Demosten, Latin edebiyatında Çiçero, Fransız edebiyatında Bossuet önemli hatipler olarak bilinir.
• Türk edebiyatında Göktürk Yazıtları, bu türün bilinen ilk örnekleridir. Yakın zamanlarda Ömer Naci ve Hamdullah Suphi’nin nutukları meşhurdur. ******’ün büyük Nutuk’u, uzunluğu, güzelliği ve belgeselliğiyle dünya literatürüne girmiştir.


volki237
..::ModeRaToR::..
..::ModeRaToR::..

Mesaj Sayısı : 6
Tecrübe Puanı : 2147581547
Kayıt tarihi : 22/12/10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz